top of page

Agatha Restoran’da Esrarengiz Bir Doğum Günü

 

Fikirler hep düşünürken değil de en alakasız anda gelir ya akla, işte öyle bir andı. Doğum günüm yaklaşıyordu ve bu sene farklı bir organizasyon yapmak istiyordum.

 

Koşu bandında okumak için elime aldığım modern sanat dergisinin son sayfasında küçücük bir haberde Pera Palas Jumeirah Oteli’nin Türkiye’deki ilk interaktif polisiye oyununu başlattığı yazıyordu. Otelin takipçileri Facebook sayfası üzerinden seçimler yaparak hikayenin gidişatını belirliyorlardı. “Tamam budur!” dedim heyecanla kendi kendime.

 

Pera Palas her daim İstanbul’da en sevdiğim otellerden biridir. Hatta otel demek hafif kalır, müze otel olması itibariyle İstanbul’da her zaman gezilip görülecek yerler arasına koyarım Pera Palas’ı. Otelin içinde yer alan ve ismini bir dönemler müdavimlerinden olan ünlü polisiye roman yazarı Agatha Christie Agatha Restoran ise Akdeniz mutfağından lezzetleri olduğunu ve adını Pera Palas’ın eski müdavimlerinden Agatha Christie’den aldığını biliyordum.  Mekanımız kesinlikle Agatha Restoran olmalıydı !

 

Ertesi gün otelin Halkla İlişkiler departmanı ile irtibata geçtiğimde onlar da heyecanımı paylaştılar ve memnuniyetle yardımcı olacaklarını söylediler. Şimdi sırada o akşam için güzel bir menü hazırlamak vardı.  Bir araya geldik ve Gurulogy’nin tercihlerinden menümüzü hazırladık.

 

Ve davet mektubu...

 

Konuklar tarihi Pera Palas Jumeirah’nın kapısından girmeye başladıklarında saatler 20:30’u gösteriyordu.

Otel kadar davetliler de gösterişliydi o akşam.

Bir zaman tüneli açılmıştı sanki ve 1920’lerin Orient Express yolcuları giriş yapıyorlardı salona.

Blog yazarı Serra Tükel’in yaş günü vesilesiyle toplanılmıştı.

Adını meşhur dedektif romanı yazarı Agatha Christie’den alan “Agatha Restoranda” yemek yenilecekti.

 

Konuklar masada yerlerini aldığında, onları küçük bir oyun bekliyordu…

Bakalım sır perdesini kim aralayacak ve ödülü kim kazanacaktı o akşam ? 

 

1920’ler temalı bir gece olacaktı. Kıyafetler önemliydi. Kızlarda vaklı saçlar, inciler, otrişler, danteller, saç bantları; erkeklerde ise yelekler, pantolon askıları, fötr şapkalar...

Erkeklerden kıyafet konusunda çok ümitli değildim ama kızların işi kolaydı bana göre. Sadece saç süslerini önceden halletsem iyi olur diye düşündüm.

Tabi bir de yemek sırasında masada ufak bir polisiye oyunu oynayacaktık. Önceden belirlediğim “suçlu” gece boyunca renk vermeyecek ve okları başkalarının üzerine atmaya çalışacaktı. 

 

Büyük gün geldi çattı! Her şey hazır gibiydi. Sadece saç süslerini halletmem gerekiyordu. Doğum günü sabahı arkadaşım Gizem ile Eminönü yollarına düştük. Eminönü malum İstanbul’da bir Çin! Sabahın ilk saatlerinde kalabalık idare edilir bir düzeydeydi ama öğleden sonra sanki tüm sokaklar dükkanlarına kapılarına kadar bir insan örtüsüyle kaplandı. Kaç dükkana girdik çıktık bilmiyorum. Yeni Cami’nin sol yanından aşağı doğru giden sokakta saatler süren araştırmaların sonunda istediğimiz malzemeleri bulduk. Devreye biraz elişi de girdi ve bu vesileyle bir silikon tabancası da edinmiş oldum J

 

Saç süsleri, kıyafetler her şey tamamdı. Ben tam anlamıyla havaya girmiştim. Otel zaten o kıyafetler içinde olmasam da her içeri adım attığımda beni bir zaman tüneline sokmuştur. O akşam tam 1920’lerdeydim. Masaların üzerinde davetlileri küçük birer mektup bekliyordu. Herkes toplandığında oyunumuz başlayacaktı. Davetliler kendilerini masaya tanıtıp neden katil olmadıklarının savunmasını yapacak ve yemek boyunca masada oylama yapılıp en çok oyu alan kişi devre dışı kalacaktı. Eğer oylanan kişi masum bir katılımcı ise beraberinde bir kişi için daha oyun bitecekti. Ta ki gerçek katil bulunana kadar...

 

Masamıza gelen Safranlı Enginar Çorbası ile hem yemek hem de eşzamanlı oyun başladı.

 

 

bottom of page