top of page
YE, SEV, DANS ET ! 

PF CHANG'S, Etiler

Philip Chiang’in Çin’den Tokyo’ya, Ressamlıktan Dev Restoran Zinciri P.F Chang’s’in Kuruluşuna Uzanan Yolculuğu

SERRA TUKEL

26.10.2014

 +90 (212) 358 60 60

 Nispetiye Caddesi, Etiler, İSTANBUL

Posta kutumda P.F Chang’s’den gelen davetiyeyi görünce hem şaşırmış hem de heyecanlanmıştım.  Bu kadar büyük bir restoran zincirinin kurucusu olan Philip Chiang İstanbul’da bloggerlarla buluşmak istemişti ve Etiler P.F. Chang’s’de birlikte yemeğe davetliydik!

 

Katılımımı teyit ettikten hemen sonra Philip Chiang’in ufak bir biyografisi ulaştı elime. Keyifli ve renkli bir sohbet olacağını en baştan hissetmiştim. Resminden genç görünümlü, enerjik ve rahat biri olduğu belli oluyordu.

 

Organizasyonun bir amacı da P.F. Chang’s restoranlarına yeni katılan “Sushi A-La P.F Chang’s’in tanıtımıydı. Büyük dikdörtgen masada yerlerimizi aldık. Masa başına Philip Chiang oturdu ve hepimizi selamladı. İngilizcesini duyduğumda hayretler içinde kaldım. Uzakdoğu aksanlı biri beklerken mükemmel bir Amerikan İngilizcesi konuşuyordu Chiang.

 

Hemen söz aldım ve P.F. Changs’in kuruluş hikayesini sordum. Restoranın kuruluşu bir nevi Philip Chiang’in hayat hikayesi ile de bağlanıyordu.

 

Chiang, Çin’de varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geliyor. Hatta annesi resmen saraylı! Fakat iç savaş döneminde ailecek Çin’den kaçmak zorunda kalıyorlar ve Tokyo’ya yerleşiyorlar. 14 yaşına kadar Tokyo’da Amerikan okuluna gidiyor (o dönemlerde Tokyo’da okula giderken Hamburger olmadığını ve aralarda noodle ya da sushi yediklerini de araya sıkıştırıyorJ).

 

Daha sonra annesinin kız kardeşini ziyaret etme bahanesiyle California’nın San Francisco şehrine gidiyorlar. Gidiş o gidiş ve Chiang’lerin Amerika macerası başlıyor.  Annesi Cecilia, 60’larda San Francisco’da Mandarin isimli bir Çin Lokantası açıyor. Çin’in saray kültürü ve görgüsüyle yaptığı yemekler ile Mandarin bir süre sonra Amerika’nın en iyi restoranlarından biri oluyor. Bu arada Philip’in mutfakla hiç alakası yok. Görsel ve sanatsal ilgisi nedeniyle sanat eğitimi almaya karar veriyor ve üniversitede resim bölümünü bitiriyor.

 

Mezun olduktan kısa süre sonra sanat ile karın doymayacağına karar vererek annesinin restoranında çalışmaya başlıyor, fakat bir yandan annesinin yemeklerini fazla sofistike buluyor. Bunun üzerine kendisi hem sanatçı arkadaşlarının gelip işlerini sergileyebileceği hem de daha yalın, az baharatlı Çin yemeği yenilebilecek bir kafe açmaya karar veriyor. O zaman değil bir restoran zinciri kurmak, ikinci bir yer bile açma fikrinden çok uzak.

 

Sohbetimiz devam ederken masaya edamame’ler ve sashimi’ler geliyor. Chiang hikayeye ufak bir ara vererek bir yandan masaya gelenleri tanıtıyor. O sırada önümdeki karafı işaret ederek sıcak sake içiyorsunuz herhalde diyor bana.  Evet diye başımı sallayınca da ufak bir dipnot sıkıştırıyor; “Sıcak sake son dönemlerde çok popüler ama sushi en iyi soğuk sake ile gider. Ayrıca dikkatli olun sıcak sake farkında olmadan fena çarpar!” O anda başımın hafif döndüğünü farkediyorum ve gülüyorum.

 

Hikayemiz Chiang’in Paul Fleming isimli müdavim müşterisinin Arizona’da bir Çin restoranı açma teklifi ile devam ediyor. Chiang, bu teklife ilk başta sıcak bakmıyor ama 93 yazında ve Arizona’nın en sıcak döneminde hiç tanıtım yapmadan açılan ilk P.F. Chang’s birinci günden 700 kişi, ilk hafta sonu ise 1000 kişi ağırlıyor.

 

Bugünse, Güney Amerika’dan Ortadoğu’ya uzanan ve 250 şubesi olan Dünya’nın en büyük Uzakdoğu Restoran zinciri oluyor. Öncelikle sadece Çin yemekleri olan menüye, daha sonra tüm Asya mutfağından seçmeler ve en son Japon mutfağından Sushi ve Sashimi katılıyor. Chiang, bu arada çiğ balığın Japonya dışında bu kadar popüler olacağını asla hayal edemediğini ve bu konudaki şaşkınlığını da itiraf ediyor. Sushi’nin popülaritesini sağlıklı, temiz ve taze olmasına bağlıyor.

 

Bunun üstüne farklı ülkelerde lokal alışkanlıklara göre menüde değişiklik yapıp yapmadıklarını soruyorum. Neredeyse tüm ülkelerde lezzetlerin birebir aynı olduğunu, sadece Arjantin’de çok et yenildiği için menüye ilave birkaç et yemeği eklediklerini söylüyor. 

 

İstanbul’da en çok nereleri sevdiğini sorduğumda ise, kendisinin tam bir sokak yemeği hayranı olduğunu ve İstanbul’un da sokak lezzetleri bakımından çok zengin bir şehir olduğunu söylüyor. Sevdiği esnaf lokantasının ismini hatırlayamıyor ama tariften Cağaloğlu Şeyhmus’a gittiğini anlıyorum.  Kimden tavsiye aldığını sorduğumda ise içgüdüleri ile hareket ettiğini söylüyor. Bir şehre gidince arka sokaklarda kaybolup en kalabalık ve güzel kokular gelen yerlere mutlaka bir uğradığını anlatıyor.

 

Peki ya sanat? Tablolarınız ilk açtığınız kafedeki gibi restoranlarınızda sergilenemez mi diye sorduğumda ise sanatının çok farklı ve yalın bir boyutta olduğunu ve restoranların konsepti ile hiç örtüşmediğini anlatıyor. New York’da bir kere kişisel sergi açtığını ama sanatta başarının sadece yetenek ile ilgisi olmadğını, iyi bir pazarlama da gerektirdiğini söylüyor.

 

Çok merak ediyorum ve şaşıracağımı bilerek yaşını soruyorum. 67diyor ve ekliyor “ You are what you eat” (ne yersen o’sun). Sağlıklı yaşam ve iyi beslenmeye değiniyor. Los Angeles’daki evinde daha çok İtalyan yemekleri pişirdiğini de öğreniyoruz bu arada.

 

Bir astroloji meraklısı olarak Philip Chiang’e burcunu sormadan edemiyorum. Doğum tarihinin 3 farklı evrakta farklı yazıldığını uzun bir hikaye ile anlatıyor. Neticede olası tarihlerden ya Oğlak ya da Kova burcu olduğunu da öğreniyoruz.

 

Bu arada Chiang’in 95 yaşındaki annesi Cecilia da geçtiğimiz sene mutfak  Oscar’ları olarak bilinen James Beard Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ne layık görülüyor.

 

Anneniz sizinle gurur duyuyor olmalı diyorum. Gülümsüyor ve aynen öyle diyor.

 

Bu kadar soylu bir aileden gelen ve bu derece başarılı bir işadamı olan Chiang’in mütevazi tavırları ve samimi sohbeti hepimizi şaşkınlık içinde bırakırken bir yandan da sushi menüsünden lezzetler ve özellikle Dynamite Shrimp’li Sushi’nin tadı damaklarda kalıyor...

 

 

 

 

bottom of page